Atardamarların içindeki kan basıncı tansiyon olarak tanımlanır. Bu basınç vücuttaki dokuların kanlanmasına ve yaşamsal işlevlerini sürdürmesini sağlar. Bazı etmenler yüzünden bu kan basıncı azalabilir veya artabilir. Bu durum ise günlük hayatta çeşitli zorluklara yol açacağı gibi bazı hastalıklara da zemin hazırlar.
Hipotansiyon, kan basıncı değerlerinin düşmesine verilen addır. Halk arasında düşük tansiyon olarak da bilinen hipotansiyon sistolik kan basıncının 90 mmHg’dan az olma durumudur. Baygınlık, baş dönmesi, halsizlik ve terleme gibi belirtileri vardır.
Hipertansiyon, kan basıncı değerlerinin yükselmesine verilen addır. Halk arasında yüksek tansiyon olarak da bilinen hipertansiyon, sistolik kan basıncının 120 mmHg’dan çok olma durumudur. Hipertansiyonun çok büyük belirtileri yoktur bu durumda yüksek tansiyonun “sessiz katil” olarak anılmasına sebep olmuştur. Kulaklarda basınç, mide bulantısı ve çarpıntı aniden yükselen tansiyonda kendini gösteren belirtilerdir.
Hipertansiyonun ortaya çıkmasının pek çok nedeni vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
Çoğu hipertansiyon hastasında bir neden bulunmamaktadır. Buna esansiyel hipertansiyon denir.
Hipertansiyon gizli bir hastalıktır ve yavaş yavaş yükseldiği zamanlarda yıllarca bir belirti göstermeyebilir. Yine de bazı belirtileri bulunmaktadır. Bunlar:
Öncelikle tansiyon belirli aralıklarla ölçülür iki veya daha fazla ölçümün ortalaması 130 mmHg’dan fazla ise bu yüksek tansiyon belirtisi olarak gözlemlenir. Daha sonra kişiye EKG çekilir, 24 saatlik bir holter takılarak gözlem yapılır. Kan ve idrar tetkikleri istenir ve hastaya fiziki muayene yapılır. Bu sonuçlara göre doktor gözetiminde uygun bir tedaviye başlanır.
Oldukça tehlikeli bir hastalık olan hipertansiyonda da erken tanı çok önemlidir. Eğer kan basıncı yeterince kontrol altına alınmazsa kişide beyin kanaması, beyin damarlarında tıkanma, felç, kalp krizi, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği ve görme kaybı gibi hasarlar bırakabilir.
Ortalama olarak her 10 gebeden birinde yüksek tansiyon görülmektedir. Hem bebeğe hem de anneye zararı olan bu tansiyon yükselmesinin araştırılması ve kronik mi yoksa gebelikten dolayı mı olduğu incelenmelidir. Gebelik tansiyonu genellikle gebeliğin yarısından sonra, genellikte 5. ay ve sonrasında ortaya çıkmaktadır. Gebelik tansiyonu; erken doğum, bebeğin gelişiminde gerilik, bebeğin plasentasında hasar, hamilelik zehirlenmesine neden olabileceği için erken tanı ve tedavi başlangıcı bu dönemde büyük önem taşır.
Halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokom, göz basıncının ara sıra aniden ve çok yükselmesi sonucuyla görme sinirlerinin hasar görmesidir. Bu durum hastanın görme yetisinde bir hasara sebep olmaktadır. Göz tansiyonu yaşa bağlı olabildiği gibi genetik faktörlerle her yaştan kişide görülebilir. Miyop hastalarında bu risk yüksektir. Şeker ve guatr hastalarında sıklıkla göz tansiyonu görülmektedir.
Göz tansiyonun belirtileri şu şekildedir; Sabahları baş ağrısı, ara sıra görüşte bulanıklık, göz etrafında ağrı, görüş açısının kapanması, geceleri ışıkların etrafında halkalar görmek en belirgin belirtileri arasındadır..